Genel Makaleler

Çocuklara Verilen Gizli Mesajlar ve Doğrular

Tüm veliler, çocuklarının başarılı ve mutlu olmasını ister.
Ama bazen çocuklara farkında olmadan verilen gizli mesajlar, onların başarısını engeller.

Nedir bu gizli mesajlar?

FEDAKARLIKLAR

Aileler çocuklar için bütün fedakarlıkları yapıyor, ama çocuklar istedikleri başarıyı gösteremediği ya da çalışmadığı zaman, aile yaptığı fedakarlıkları anlatıyor.

“Bak sen oku/çalış diye nelere katlanıyoruz.”

Bu söylemler ile çocuğun daha çok sorumluluk alacağını varsayıyor.

Ama çocuğa giden mesaj farklı: ‘Sen kendin için değil, bizim için çalışmalısın.’

Halbuki çocuk kendi öğrenmesi ve heyecanı için çalışmalı, suçluluk duyduğu ya da ailesini mutlu etmek için değil.

CESARETLENDİRME

Çocuklar başarısız olduğu zaman aile çocuk kendini iyi hissetsin diye, ‘Oğlum/Kızım sıkma canını, bir dahaki sefere daha iyi yaparsın.’ gibi cesaretlendirici sözler söylüyor.

Bu söylem, o işin can sıkacak kadar önemli olmadığı mesajını veriyor. Zaten önemsiz olduğunu düşündüğünüz bir işi çocuğa yaptırtmamak gerekiyor.
(Tabii okullarda çocuklar o kadar önemsiz işler yapıyor ki. O ayrı bir konu.)

Dahası, daha iyi yaparsın derken, verilen mesaj şu ‘sen yeteri kadar iyi değilsin.’

BAŞKASI İLE KARŞILAŞTIRMA

Bazen de aileler bilerek ya da bilmeyerek çocuğu başkası ile karşılaştırır.

Örneğin, başarısızlık durumunda ‘Oğlum/kızım sen tek değilsin ki. Bak sınıfta çoğu arkadaşın da öyle. Sıkma canını.’

Bu söylemler cesaretlendirici görünse de, bunların verdiği gizli mesaj şudur:

Ben seni diğer insanlar ile karşılaştırıyorum. Seni herkese göre değerlendiriyorum. Diğerleri senden iyi yapmadığı sürece sorun yok.



KONTROL DIŞI

Bazı aileler çocuklar başarısız olunca, sorunu dış etkenlere atararak, çocuğu rahatlatmak ister.

Örneğin, ‘Matematik zordur’ ya da ‘Zor bir okulda okuyorsun’ gibi ifadeler kullanır.

Bu ifadeler de başarının çocuğun kontrolu dışında olduğu mesaj verir.

Çaresizliğe iter.

Peki, çocuğun kontrolu dışında olamaz mı? Olabilir ama önemli olan çocuğun neye inandığıdır. Çocuk kontrolde olduğuna inanırsa, daha çok çalışır.

ELEŞTİRİ

Çoğu aile çocuk üzülmesin diye onu eleştirmekten (yapıcı eleştiriden bahsediyorum) kaçınıyor. Onun yerine sempati gösteriyor.

‘Çocuk da haklı. Nasıl yapsın bu kadar işi?’ gibi söylemler, sempati söylemleridir.

Bu da yanlış mesaj veriyor.

Örneğin, 80 yaşında bir insan önünüzde çok yavaş yürürse, onu eleştirmezsiniz. Çünkü bilirsiniz ki daha hızlı yürüme ihtimali yoktur.

Çocuklara da aynı sempatiyi gösterdiğiniz zaman çocuk bilir ki onun gelişimine olan inancınız yoktur.

Ama yapıcı eleştiri, ona inancınız olduğunu gösterir. Gelişim alanı vardır, mesajı verir.

ÖVGÜ

Aile çocuğu övdüğü zaman, çocuğun özgüvenini artırmak bir yana, tam tersine azaltıyor.

Çünkü çocukta onay ihtiyacı doğuruyor.

Çocuk da yaptığı her işten sonra (zaten yapması gerekenler de dahil) onay görmek istiyor. Yaptığı, kabul edilebilir mi edilemez mi her defasında onaylanma ihtiyacı duyuyor.

Hem kendi başarı ölçütlerini geliştiremiyor, hem kendini değerlendirme becerileri gelişmiyor , hem de onay görememe ihtmali strese sebebiyet veriyor.

ÖDÜL

Ödül iş yaptırmak için motive etse de verdiği gizli mesaj belli.

Bu iş kendi içinde değerli değildir. Senin de bu konulara ilgin yoktur. Ben de sana bu işi yapman için ödül/rüşvet vereceğim.

BAŞARININ TEMELİNDE ZEKA VARDIR.

Çocukları özendirmek için söylenen başka bir söz ‘Senin gibi zeki bir çocuk bunu kolay halledebilir.’

Çocuk verilen mesajdan ‘Başarı zekaya bağlıdır. Başarısızlık da aptallığa.’ anlamını çıkarır ve aptal görünmemek için zor işlerden kaçar.

Daha tehlikelisi de işi kolay göstermek. Ailesi tarafından kolay addedilen bir işte başarısız olursa, aptal görüneceğini düşünür.

DUYGUYU RET

Çocuk üzüldüğü zaman, ‘Sıkma canını halledersin.’ gibi ifadeler cesaretlendirici gibi görünse de aslında verdiği mesaj açıktır.

Çocuğun üzüntü duygusunu reddeder.

Duyguları reddedilen her çocuk kendini değersiz hisseder.

Birisine seni seviyorum dediğinizde, yanıt alamamak gibi.

İyi niyete söylenen tüm bu sözler aslında tam tersi bir etki yaratır.

Onun için söylemlerimize dikkat etmeliyiz. Çocuğu olduğu gibi kabul eden ve çalışmaya vurgu yapan söylemler, çocuğu hem başarıya hem de mutluluğa götürecektir.

NELER YAPMALI, NELER SÖYLEMELİ?
FEDAKARLIKLAR

Çocuklara fedakarlıklarınızı anlatmayınız, “Bak sen oku/çalış diye nelere katlanıyoruz?” demeyin demiştim.

Fedakarlıklarınızı anlatabilirsiniz ama koşul olarak değil. Örnek olarak ama asıl etkili olan başkalarının fedakarlıklarını anlatmak. Daha doğrusu anlatmak değil de çocuğun farklı kişilerin hayatlarını okumasını, onlarla tanışmasını ya da farklı hayatlara maruz kalmasını sağlamak.

Örneğin, Obama’nın başkan seçildiği yıl, zenci çocukların okul başarıları % 10-15 arası artıyor.

Bir araştırmada çocuklar iki gruba ayrılıyor.

Her iki gruba da başarılı bir çocuğun hayat hikayesi okunuyor. Ama ilk gruba verilen hikayede, başarılı çocuğun doğum tarihi değiştiriliyor. Hangi çocuk okuyorsa, onun doğum tarihi ile aynı tarih yazılıyor.

Daha sonra bir sınav yapılıyor. İlk gruptaki çocuklar çok daha başarılı oluyor. Çünkü o yapıyorsa, ben de yapabilirim duygusu uyandırılıyor.

Ama unutmayın, kişilerin başarıları ‘çalışmaya’ bağlanmalı ki çocuk model alsın. Başarı yeteneğe ya da dış koşullara bağlanırsa, çocukta tam tersi öğrenilmiş çaresizlik de yaratabilirsiniz.

CESARETLENDİRME

Ailenin başarısızlığa yüklediği anlam çok önemli. Başarısızlığa iki farklı anlam yüklenebilir: başarısızlık yeteneksizliğin ya da beceriksizliğin ispatı olarak algılanabilir ya da başarıya giden yolda bir geri bildirim sistemi olabilir. Edison her başarısızlıktan yeni bir şey öğrenmiştir.

Çocuk başarısız olunca, ‘Oğlum/Kızım sıkma canını, bir dahaki sefere daha iyi yaparsın.’ demeyin. Onun yerine ‘Nerede hatan yaptın, analiz edelim ve bir dahakine nasıl düzeltebiliriz ona bakalım.’ demek gerekiyor.

Her hata bir geri bildirimdir. Hatayı geri bildirim olarak algılamayan çocuklar ya başarısız olur ya da mükemmeliyetçi. İkisi de zararlıdır.

BAŞKASI İLE KARŞILAŞTIRMA

Çocuklar diğer çocuklar ile değil, kendisinin önceki başarıları ile karşılaştırılmalı.

Ama burada önemli olan başarı ölçütü notlar değil, öğrenme ve kazandığı beceri olmalı.



KONTROL DIŞI

Bazı aileler çocuklar başarısız olunca, suçu dış etkenlere atarak, çocuğu rahatlatmak ister.

Ama başarısızlığın asıl sebebi çalışmamaya bağlanmalı. O zaman çocuk başarıyı kendi kontrolü altında hissedecektir. ‘Çalışmadım başarısız oldum.’ diyecektir.

Ancak burada çok kritik bir nokta var. Yapılan işin zorluk derecesi her zaman çocuğun becerisinin bir ya da iki birim üstünde olmalı. İşin zorluk derecesi becerisinin çok üstündeyse, çocuk ne kadar çalışsa da başarısız olacaktır. Bu durumda da öğrenilmiş çaresizlik yaşayacaktır.

Başarısızlık durumunda, işin zorluk derecesi çocuk ile analiz edilmeli ve gerçekçi bir tablo ortaya çıkarılmalı. Öğrenilmiş çaresizlik yaratmamak için gerekirse öğretmeni ile konuşulmalı.

ELEŞTİRİ

Eleştiri yargılayıcı da olabilir betimleyici de.

‘Bu çok güzel olmuş.’deseniz bile bu yargılayıcıdır ve tehlikelidir. Çünkü çocuk işi nasıl iyi yaptığını bilmez. Destek vermeden, beklenti yaratmış olursunuz.

Çocuğun özgüveni değil, özbilgisi artırılmalı. Onun için de eleştiri, betimleyici olmalı.

‘Sınavda başarısız oldun, çünkü yeteri kadar çalışmadın.’ derseniz ‘başarısızlık’ ve ‘yeteri kadar’ sözcükleri ile yargıda bulunmuş olursunuz.

‘Sınavdan 40 aldın çünkü 6 konudan 2’sine çalıştın ve 100 soru yerine 20 soru çözdün.’ derseniz betimleyici olur.

Bu cümle ile yargılamadan başarısızlığın sebebini betimlemiş ve hedef göstermiş oluruz.

ÖVGÜ

Övgü için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Övmek yerine, betimleyici geri bildirim verilmeli. Daha doğrusu övgüyü , betimleyici geri bildirim içinde sunup hem çocuğun doğru yolda olduğunu söylemeliyiz hem de özbilgisini artırmalıyız.

‘Bu yazı çok güzel olmuş’ çümlesi sadece övgüdür ama ‘Güzel. Bu yazıda ana bir tez sunup, bunu gerçek hayatından 3 örnek ile desteklemişsin.’ dediğimiz zaman çocuk bilir ki iyi yazı örnekler ile desteklenen ana bir tezden oluşur. ‘Güzel’ demek de bizim yargımıza ihtiyaç duyan çocuğa doğru yolda olduğunu gösterir.

Aslında olayın özü çocuğu yargılamadan çocuk ile işbirliği yaparak durumu analiz edip, çocuğun özbilgisini artırmak; çocuğu performans odaklı (ders notları gibi) konumdan çıkarıp, öğrenme odaklı konuma sokmak; başarıyı çalışmaya bağlayıp çocuğu başkaları ile değil, kendisi ile karşılaştırmak.

Bunları yaptığımız an, özgüvenli, bilinç düzeyi yüksek, öğrenmeyi öğrenen bireyler yetiştirmiş oluruz.

Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21239354.asp?utm_source=hurriyet&utm_medium=yazarlar&utm_campaign=yazarsonyazi

Mehmet Ali Doğan