Makaleler

Rolden çıkamayan öğretmenler!

Değişimi gerçekten seviyor muyuz?

Türkiye’de değişim kelimesi kadar bunalımda olan başka kelime yoktur herhâlde.

Çünkü değişmek iyidir, değişmeyen ölsün falan diye bağırırken, aslında içten içe değişimle ilgili çok olumlu şeyler düşünmüyoruz.
Yani yüzüne övüp, arkasından sövüyoruz.
Toplumsal olarak değişimi nasıl algıladığımızı anlamak için, Türkçede içinde “değişmek” fiili geçen cümleleri tahlil ettim.
Tahlil sonuçları pek iç açıcı değil maalesef.
Ooo, hiç değişmemişsin maşallah!
Mesela şu cümleye bakın;
“Adam müdür olduktan sonra hiç değişmedi. Helal olsun!”
Bu cümlede belki bahsedilen kişinin havalara girmediği falan ima ediliyor. Ama sonuçta değişimin iyi bir şey olmadığı net olarak vurgulanıyor.
“Sen evlendikten sonra çok değiştin!” diye muhatabını eleştirenlerin zihnindeki değişim algısı da çok olumlu değil. Bu cümleye maruz kalanlar, “Evet, değiştim. Değişmek iyi bir şeydir” diye cevaplamak yerine, “Yok be abi, ne değişmesi! Aynı ben işte! Akşam takılabiliriz istersen!” şeklinde savunmaya geçiyor.
Yıllarca birbirini görmeyen insanlar “Oo, hiç değişmemişsin maşallah! Aynı bıraktığım gibisin!” diye övüyor birbirini.
Burada genelde fiziki durum kastediliyor ama yine de değişmemek bir övgü malzemesi oluyor.
Yani değişimle ilgili zihin durumumuzu, kullandığımız dil açık ediyor.
Belki de bu yüzden Türkiye’de ne zaman değişim rüzgârı esmeye başlasa, hastalananlar çok oluyor!
Rolden çıkamamak
Oyunculukta rolden çıkamama diye bir durum var. Dizideki rolüne çok yoğunlaşan kişiler rolden çıkamayınca tükenmişlik sendromuna giriyor. Son yıllarda magazin sayfalarında bunun birkaç örneğini gördük.
Eğitim dünyasında da aynı durum var.
Rolden çıkamayan öğretmenler her daim öğretmeye devam edip, öğrenmeyi aklına bile getirmiyor. Sonra en tehlikeli evreye geçiş yapıp mesleğe atfedilen kutsal kelimesini kendi üstüne alınıyor.
Tecrübe elbette önemli. Meslek kıdemine de saygı duymamak mümkün değil.
Ama kişi meslekte geçirdiği yıl sayısını saygınlık malzemesi olarak kullanıyorsa, ona Peyami Safa’nın şu sözünü hatırlatmak gerekir:
“Zaman insanları değil, sadece armutları olgunlaştırır.”
Can sıkıcı bir araştırma sonucu
Millî Eğitim Bakanlığından Dr. Ali Baltacı tarafından ilkokul müdürlerinin okuma alışkanlıkları ve okuduğunu anlama düzeyleriyle ilgili geçen sene yapılan bir araştırma var.
Sonuçlar özet olarak (maalesef) şöyle;
– Okul müdürlerinin %53,39’u boş zamanlarını televizyon izleyerek geçirmektedir.
– İnternet kullanımı, %8,55’lik oranıyla okul müdürlerinin hayatlarında önem sırası bakımından ikinci sıradadır.
– Kitap okuma davranışı %1,77’lik oranla hayattaki önem bakımından 13. sırada yer almaktadır.
– Okul müdürlerinin %71,7’si hiç kitap okumamaktadır.
– Okul müdürlerinin okuduğunu anlama düzeyleri, erkekler için %37 ve kadınlar için %35 olarak belirlenmiştir.
– Okul müdürlerinin yalnızca %1,47’lik kısmı sinema ve tiyatro gibi etkinliklere katılmaktadır.
Öyleyse neymiş?
– Gençler kitap okumuyor diye yakınmak yerine kitap okumak lazımmış.
– “Çocuklarınızı bilgisayardan uzak tutun!” diye tavsiye vermek yerine kendimizi televizyondan uzak tutmak gerekiyormuş.
– “Çocuklar yorum sorularını yapamıyor!” cümlesine çok da şaşırmamak lazımmış.
– İğneyi kendimize, çuvaldızı öğrenciye batırmak gerekiyormuş.
– Alev Alatlı’nın bir röportajında söylediği, “Biz neysek, eğitim sistemi odur!” cümlesi hâlimizi ne güzel anlatıyormuş…
Salih Uyan