20 Yıl Sonrasının Eğitimi İçin Hazırlık ve Öneriler
Hızlı bir teknolojik değişimin içerisindeyiz. Her geçen gün farklı teknolojik yeniliklerle karşılaşıyoruz. Günlük yaşamımızı etkileyen bu yenilikler, elbette eğitim anlayışımızı da değiştiriyor.
100 yıl öncesine baktığımızda öğretmenin otorite olduğu, öğrencinin de bu süreçte bilgiyi koşulsuz olarak ezberlediği bir eğitim sistemiyle karşılaşıyoruz. Sınıflarda klasik sıra düzeniyle oturan öğrenciler, kürsüdeki öğretmenin konuştuğunu ya da tahtaya yazdığını not eden, bilginin kölesi olmuş, onun değerini ve gerçekliğini sorgulamayan, eleştirel düşünme becerisi ve bakış açısı olmayan, soru sormayan bireylerin bulunduğu eğitim ortamları vardı. Günümüzde teknolojik gelişmelerle birlikte gelen yeniliklerin yanında, hala bazı geleneksel durumlar devam etmektedir. Örneğin, okulların bina düzeni ve sınıfların fiziksel yapıları neredeyse geçmiştekiyle aynıdır.
Öğrenciler aynı sıralarda oturmaya ve tahtaya yazılanları not almaya devam ediyorlar. Artık bu eski tip işleyişin, teknolojik yeniliklerle beraber değiştirilmesi gerekmektedir. Kısa vadede plan yapmanın, bu durumun değişimine getireceği katkı az olacağından, uzun vadeli düşünmek daha faydalı olacaktır.
Öncelikle, eğitim programları sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da içinde bulunduğu ve geleceği durum düşünülerek hazırlanmalı ve geliştirilmelidir. Bunun için toplumu oluşturan her kademenin (STK, üniversiteler, sanayi kuruluşları, veliler…) sürece katılımı sağlanmalı ve görüşler alınmalıdır. Ayrıca ülkemizi düşündüğümüzde, her bölgenin farklı sosyo-kültürel özelliklerinin olması merkezden gönderilen eğitim programının uygulanmasında sorunlar oluşturmaktadır. Bu problemin çözümü için her bölgede program geliştirme çalışmalarıyla ilgilenen alt birimler oluşturulmalıdır. İlerleyen süreçte ise program geliştirme çalışmaları okullara indirilmelidir. Çünkü ülkemizde sadece bölgeler arasında değil, iller, ilçeler hatta mahalleler arasında sosyo-kültürel farklılıklar bulunmaktadır. Okulların geliştireceği programlar merkezin alt birimlerine gönderilecek, buralarda da programların izlenmesi ve değerlendirilmesi sağlanacaktır.
Ayrıca bu programları uygulayacak deneyimli eğitimciler yetiştirilmelidir. Bunun sağlanması için de M.E.B. ve üniversiteler arasında işbirliği ve eşgüdüm olmalıdır. Öğretmenlerin teknoloji kullanmaları teşvik edilmeli ve gerekli eğitimler verilmelidir. Öğretmenlerin mesleki yeterlilikleri sınavların yanında performans değerlendirme ile ölçülmeli, gereken durumlarda iyileştirme çalışmaları yapılmalıdır.
Programın hazırlanmasından sonra uygulama sürecine gelinecek olması öğretim sisteminde de değişiklikler getirecektir. Öncelikle ana dili Türkçe olmayan öğrenciler için okul öncesi kurumlarında Türkçe eğitimine başlanmalı, bu eğitim ilköğretime bırakılmamalıdır. Elbette bunun için okul öncesi eğitiminin yaygınlaştırılması ve devlet güvencesinde olması gereklidir.
İlköğretimde ise öğrenciler için bilim, sanat ve teknoloji merkezleri kurulmalı, öğrenenler buralarda çalışmalara katılmaları ve üretmeleri teşvik edilmelidir. Ayrıca okullarda sanat ve müzik derslerine önem verilmeli, etkili öğretim sağlanmalıdır. Çocuğun duyuşsal gelişimine büyük katkısı olan müzik eğitiminin bizim eğitim programında daha verimli ve yaratıcı bir bakış açısıyla yeniden düzenlenmesinin bireyin daha sonraki akademik başarısında büyük katkısı olacaktır. (Demirel, 2012)
Meslek liselerindeki eğitim kalitesini arttırmak için sanayi kuruluşları ve okullar arasında protokoller imzalanmalı ve o alana yönelik kalifiye insan gücü yetiştirilmesi sağlanmalıdır. Bu, işsizliğin önüne gerecek ve toplumun refah seviyesini arttıracaktır.
Öğretim ortamları açısından düşündüğümüzdeyse, akıllı tahtaların, kişisel bilgisayarların ve çeşitli teknolojik cihazların gelişmesiyle birlikte yavaşça geleneksel ortamlardan kurtuluyoruz. Eski tahtaların yerini etkileşimli yüzeyler alırken, kitap defter kalem gibi öğretim materyalleri yerini tabletlere bırakıyor. Artık öğrenciler sadece sınıfta öğretmenlerinden aldıkları bilgilerle yetinmiyor, daha fazlası için dijital ortamda kolaylıkla araştırma yapabiliyor. Yaklaşık 20 yıl sonra bildiğimiz okulların ve sınıfların kalmayacağını, bunların yerini gerçek zamanlı sanal sınıfların alacağını düşünebiliriz. Öğrenciler ve öğretmenler bulundukları yerlerden 3D hologram teknolojisi ile eğitim ortamına dahil olacak ve burada öğrenmeleri sürdüreceklerdir. Yaparak yaşayarak öğrenecekler ve bu sayede toplumun gelişim seviyesi hızla yükselecektir. Çünkü soyut kavramların öğretilmesi, teknolojideki gelişmeler sayesinde hızla kolaylaşacaktır. Bu duruma örnek olarak Intel’in şu videosunu gösterebilirim:
- 20 Yıl Sonrasının Eğitimi İçin Hazırlık ve Öneriler - 05 Mart 2013
ama 20 yıl sonrasından bahsetmiyor ki