Makaleler

Çocuklarda Doğru ve Düzgün Şahsiyet Geliştirme Yolları

Kimi eller şekillendirirken şahsiyetimizi, kimi eller kırar ümidimizi. Biz hangi ellere sahibiz ya da hangi ellere teslim ediyoruz geleceğimizi? İnsan kişiliğini ölçmekte kıstaslarımız neler olmalı? Bu sorulara cevap vermeden önce şahsiyet nedir? Sorusuna öncelikle bir cevap arayalım.

Şahsiyet bir başka tabirle karakter, çocukta küçük yaşlardan itibaren içinde yaşanılan toplumun değer yargılarını benimsemesiyle şekillenir. Benimsenen değerlerle ve davranışlar arasında uyumluluk varsa, kişi karakter sahibi demektir. Halk arasında hep söylenir, “özü sözü bir, sözü sazına uygun, sözünün eri” gibi ifadeler karakter ve kişiliğe atıfta bulunmaktadır. Eğitimin en öncelikli görevlerinden biri de kişiye şahsiyet ve kişilik kazandırmasıdır. İyi şahsiyet sahibi olmak için ahlaki ve dini değerlerimizden yararlanırsak bireyi doğru ve düzgün bir karakter verebiliriz. Batı, bu değerleri çok önceden kaybetmiş, Avrupa’da çocuk insandan sayılmamış. Batıda Kant’ta ve Hegel’e gelinceye kadar filozofların birçoğu çocuğu, insan olarak saymadığı gibi kadını da insan olma yolunda hareket eden bir varlık olarak tanımlamışlardır. ‘’Kadın bir şeytandır’’ tabiri batıdan geliyor, bizim değerlerimizde böyle bir tanımlama zaten yoktur.

Dengesi bozulmuş bir aile yuvası çocuk için elverişli ortam değildir her şeyden önce. Çocuk eğitimi için en elverişli yer huzurlu aile yuvasıdır. Düşünün anne baba birbirine bir şey söylüyor, ikisi de yapmıyor. Söylediği değerler olarak, sevgi değeri, saygı değeri, şefkat değeri gibi güzel hasletleri birbirinden esirgiyor. Orada çocuk ikilemde kalıyor. Bu değerler nasıl değerler diye ilişki kuramıyor. Çünkü aile hayatı adeta çocuk üzerine etki eden bir tiyatro sahnesi gibi anne, babaların bütün rolleri, çocuklar üzerinde bir tesir yaratıyor.

Bizde kişilik eğitimi, karakter eğitimi, şahsiyet eğitimi batıdan gelerek bir moda halini aldı. Oysa bu değerler bizde fazlasıyla var. Çocuklarımız ikinci nesilden, dededen, nineden değerleri alıyorlar. Dizilerde, filmlerde ise dede ve nineler yani bu insanlar yaşamamış gibi gösteriliyor ve geniş bir aile yok sayılıyor. Çocuklar bir paradoks yaşıyor ve doğru ve düzgün karakter oluşmuyor.

Emile kitabının yazarı Jean Jacques Rousseau anne terbiyesi almadan büyümüş, ‘’Hayatımdaki bütün hatalarım, ana terbiyesi ve şefkati görmeyişimden geldi’’ der. Ailedeki en önemli eğitimin, terbiyenin merkezi annedir. Anne ile başlar bu iş. Anne birinci rolde en önemli faktördür. Yüz baba bir araya gelse bir anne etmez. Bunu söylemekle babanın yerini ve rolünü yok saymıyorum. Ancak çocuk için annenin etkisi ve faktörü her zaman babanın önündedir. Anne burada neyi nasıl verecek? Özellikle anneler televizyonu bir susturma aracı gibi kullanıyor. Hâlbuki televizyondaki o sesler, resimler fotoğraflar zihin üzerinde yanlış tesirler oluşturuyor ki, zihni boş şeyle dolduruyor.

Ahlak ve maneviyat küçük yaşta verilmeli!

Batı ile mukayese edildiği zaman batı çocuğu doğuştan günahkâr kabul eder ve onun vaftiz edilmesini gerekli kılar, oysa İslam inancında çocuk tertemizdir, fıtratı güzeldir, anne baba ya da çevresel faktörler bunu değiştirir. Burada en önemli unsur ahlak unsurudur. Sevgiden, merhametten, şefkatten, Allah korkusundan, Allah sevgisinden, dini inançlardan soyutlayarak bir seküler ahlak aşılanmaya çalışılıyor. Ahlakın en az yüzde ellisini dini değerler içerir. Ailede milli ahlaki değerleri ince elenip, sık dokunarak işlenmesi, bunların çocuğa mal edilmesi içten ve dıştan gelecek yıkıcı faktöre karşı zırhtır. Anne ve babaların çocuklarına karşı sonsuz şekilde gösterdikleri bu temelinde şefkat ve merhameti başka birinde görmek mümkün değildir.

Burada yine şu soruya sorarak cevap arayalım: “Ebeveyn bunu ne kadar ve nasıl kullanmalı? Çocuk ebeveyn düalizmin ilkeleri nasıl olmalı? Karakteri mükemmel, onurlu ve tutarlı bir şahsiyet imajı nasıl verilmeli? Yarınlara güvenle bakan hamleci ruha sahip, kimliği idrak eden, iyiyi kötüden doğruyu yanlıştan ayırıp tahlilini yapabilen, muhakeme gücüne sahip nesil nasıl yetişmelidir? Bu ve buna benzer sorunların cevabı ben duygusundan uzak biz duygu ruhuyla yetişen çocuklara, milleti için var olan gerekirse kahraman olan ideal nesiller ortaya çıkarmak için dini değerleri mutlak surette verilmelidir.

Ahlaki değerlerin verilmesi yanında çocukta mevcut fakat gizli olan öğrenme kabiliyeti, bilgi alanı, ruhi ve fizyolojik gelişmenin gereksinimi de çok sık şekilde gözetilmelidir.

İlk terbiye zorunlu olarak üstlenen anne babanın çocuğa karşı tutumları tutarlı ve bilinçli olursa topluma karşı görevini yerine getirmiş olur. Bu manada Hz Ali efendimizin çok güzel sözü var, çok güzel pedagojik tespittir. Diyor ki evlatlarınız sizin zamanınızdan başka bir zaman için yaratılmıştır. Dünya işlerinde onları yetişecek zaman dilimine göre hazırlamalısınız. Geleceğimizi inşa ederken, istikbalimizin inşasında mimarlarımız çocuklarımızdır. Çocuğun gelişmekte olan kişiliği manevi ve milli değerlerle yoğrulmalı ve ben değil biz duygusu gibi yüksek değerler telkin edilmelidir. Bunu da birinci derecede telkin eden annedir bunun için ‘’Beşiği sallayan el, dünyaya hükmeder’’ boşuna söylenmemiştir.

İnsan nasıl yaşıyorsa öyle inanıyor!

Günümüzdeki modern insan inandığından çok yaşadığına inanıyor. Burada önemli noktayı söylemek istiyorum. Bugün bütün batıda gelişen kişisel gelişim, NLP’ ler var, insanların karakterini ölçüyor. Aslında burada çok basit formül, bir insanın kişiliğini şahsiyetini ölçmek, değerlerle davranışları arasında uyum ve de şu üç değere bağlıdır. Emaneti koruması, yalan söylememesi ve söylediği sözü tutması. Ama maalesef bugün Müslüman’da olması gereken sıfat kâfirde var, kâfirde olması gereken Müslüman’da var. Değerle davranış arasında bir uyum yok. Uyumsuzluk var, o zaman bu sıfatları bürünenler dini terminolojide münafık olmuş oluyor. Dili başka söylüyor kalbi başka inanıyor. Burada üç amil; kişinin doğru söylemesi, emanete sahip çıkması, verdiği sözü tutması. Bir kişiyi anlamakta 3 önemli sıfat. Bu üç sıfatı doğru ve düzgün verirsen şahsiyetli nesiller inşasında bu üç unsuru temel alırsa nesillerimiz gerçekten sağlıklı ve yarınlarımız emin olur.
Çocuklarımızı hamleci ruha sahip, yüksek değerlerle yetişmesi için elden gelen gayreti göstermeliyiz.

Televizyonda gösterilen dizilerden tutun da herhangi bir problem yaşadığınız çocuğu bir psikiyatriste götürdüğünüz zaman hemen hiperaktif diye verilen uyuşturucu ilaçlara kadar, bunlar hamleci ruhu öldürüyor?
Hamleci ruh, müteşebbis ruh Türk milletin de olması gereken, Müslüman’da olması gereken sıfatlardandır. Mesela bize emredilen beş vakit namaz hamleci ruhun tezahürüdür. Bu bizi her an canlı tutar. Medya kuruluşları okulun yerine kuma geldi. Okul sanayi devriminden sonra ailelerin elinden alıp çocukları milli devletler, ulusal devletler yetiştirme projesi idi. insan tasarımı projeleri idi, ailelerin değil de kurumların, devletin yetiştirmesi şeklinde bir plandı. Fakat maalesef bugün ailenin ve okulun etkinliğinin yerini medya aldı. Medya bırakın hamleci ruhu, ruhu da aldı. Dizilerin ve bir kısım medyanın verdiği mesaj, hiçbir şey yapmayan, miskin miskin oturan, alın teri olmayan sünepe bir hayat vermeye çalışıyor.

Ruh ve beden dengesi gibi değerle davranış dengesi uyumlu olması aynı paralelde olması birbirini teyit etmesi çok önemlidir. Ruhla beden dengesi birbirini teyit eder şekilde gelişirse o zaman hamleci ruh ta olur geleceğimizde sağlam nesillere emanet etmiş oluruz. Burada helal gıda ile beslenme de önemlidir. Bu konuda acaba ne kadar hassas davranıyoruz? Acaba tereddüt ettiklerimizden ne kadar kaçınıyoruz? Bunu yapmadığımız için özellikle asrımızda gençliğin anarşist ruhlu yıkıcı olmaların mayasında kanaatimce anaların çocuklarını iyi terbiye etmemesi ve yiyeceklerinde helal haram ölçüsüne dikkat etmemeleri yatmaktadır.
Napolyon önemli bir tespitinde şöyle demiştir: “Bana iyi ve dürüst analar veriniz, size iyi vatandaş vereyim” diyor. Ülkeyi kalkındırmak, yarınları emanet etmek için, annelerin itina gösterdiği gibi aynı hassasiyeti babaların da göstermesi gerekir. Baba kazancını helal yoldan temin etmeli ve evlatlarına helal lokma yetirmelidir.

İslam büyüklerinin hayatlarında birçok örnekler var helal yeme noktasında kaç nesil tezahürleri ortaya çıkıyor. Gençlik haram lokmayla beslendiği için, haram lokma hiç şüphesiz ruha da bedene de tesir ediyor. Bugünkü çocuklara ‘Test çözen, tost yiyen çocuklar’ diyorum. Ne sulu yemek yiyor, ne gıda verici şeyler yiyor. İnsan beden ve ruhuyla bütün olduğu için; bedenin de sağlam olması lazım. İbadet yapması için de bedenin sağlıklı olması lazım. Çocukların beslenme alışkanlıklarına dikkat edilirse zihinsel gelişimleri de bedensel gelişimi de birbirini teyit edici olur, doğrulayıcı olur.

“İnsan yediğinden müteşekkildir’’

Hz Mevlana şöyle der: ‘’insan yediğinden müteşekkildir’’diye. Kişi ne yerse ondan sadır olacak haller, davranışlar da ona göre olacaktır. Günümüzde çocuklarımıza iyi örnek olmak zorundayız. Sözden ziyade özü temsil etmeliyiz. Tebliğden ziyade temsil noktasında ciddi örnek rol model olmak zorundayız. Değerle davranış arasındaki uyum ne kadar kuvvetli olursa, her hususta anne babaların, okulda öğretmenlerin, sokakta ağabeylerin, ablaların, diğer büyüklerin bu uyuma dikkat edilirse o nispette sağlıklı nesiller olur. İnsanlar görsel öğreniyor genellikle, çocuk önce taklit ediyor sonra tatbik ediyor. Bugün bazı zengin ailenin çocukları tahammül edemiyor, intiharlara kadar gidiyor. Bugün dünyada intihar vakasının en yüksek olduğu ülke İsviçre’de bile zengin aile çocukları ülkemizde olduğu gibi. Demek ki madde kişi ve ülkelerin, dünyanın sağlığı sıhhati, barışı için kâfi gelmiyor.Ülkeleri batıran parasızlık değil ahlaksızlıktır. Onun için çocuklara kişilik şahsiyet, doğruluk, güzellik, iyi hasletleri aşılamak gerekir. Asıl davranış kalıbı şekline gelmesi önemlidir.

Çocuklarımızın ruh dünyalarına seslenecek nesnelerimiz yok. Mevlana’nın Mesnevileri, Bostan ve Gülistan, Beydeba gibi klasiklerimiz aile içinde okunsa, mesela hadis okunup açıklaması yapılsa, onunla ilgili İslam büyüklerinin menkıbelerinden okunsa, masallar okunsa, bunlar ruh dünyalarına seslendiği için çok olumlu tesirler meydana getirir. Ve çocuklar ruhunda şekillendiği için hiç unutmaz.

Şahsiyet üzerine dizi ve filmler etkili oluyor!

Ancak bugün bireylerin üzerinde filmlerin büyük etkisi var. Dünyayı eğiten filmler, sinema ve filmlerin tesiri neredeyse ailenin, okulun üzerinde yer edinmiştir. Öyle kötü filmler var ki, çocuklar üzerinde kötü tesir yapıyor. Onları sürekli eleştirmek yerine alternatif sunmak zorundayız. İyiyi güzeli gösterelim ki çocuk iyiyi ve kötüyü ayrıt etsin. Eğitimde ayırt etme özelliğini kazandırırsak, çocuk kurtulmuş sayılır, tamamen taklitçi, tamamen başkasına bağlı, zihnini başkasına kiraya vermiş şekilde yaparsak bu da zararlı olur. Çocuk aldığı eğitimi kendi potasında eritir. Kişinin kişiliği ve karakteri kendine özgüdür. Nasıl ki elinin parmak izi herkesin farklı, karakter, kişilik de kendine özgüdür.

Bir şeyin aslı varken taklidin kıymeti yoktur. Taklidin asıldan daha iyi olması mümkün değildir. Çocuklarımıza büyükler olarak iyiyi ve doğruyu göstermemiz gerekiyor, yönlendirmemiz gerekiyor. Kesin hükümler bugün şunu yap bunu yapma çocukta aksi amel meydana getiriyor, tersini yaptırıyor. Bununla ilgili araştırma yapmıştık. On iki iletişim özelliğinin Batıda Thomas Gordon diye araştırmacı var. On iki dalda anne baba ve öğretmenlere uygulanmış. Öğrencimle birlikte biz de ilköğretim birinci kademede uyguladık. Aldığımız neticede şöyle özetlenebilir: mesela çocuğa emretme metoduyla yaklaşan gerek ebeveynler gerek sınıf öğretmenlerinin çocuğun akademik başarısı üzerinde olumsuz etki bıraktığını tespit ettik. Aksine yapalım, edelim gibi ikna sözlerle yaklaşan ebeveyn ve sınıf öğretmenlerinin çocuğun akademik başarısında olumlu etki yaptığını tespit ettik. Bu da gösteriyor ki çocuk üzerinde olumlu iz bırakmak için ikna metodu kullanılmalıdır.

İnsan karakteri üzerinde devamlı emretme, hükmetme başarılı olmuyor. Üslup olarak şunu yap yerine, şunu yapalım bunu yapmayalım demek daha etkili oluyor. Küçük bir nüans insanda nasıl başarıyı meydana getiriyor. Onda algılamayı veya ona karşı yaptırma güdüsünü oluşturuyor. Çocuğuna yalan söyleme diyen anne, baba günde on defa yalan söylüyorsa çocuk bunu duymuyor mu, algılamıyor mu? Kimi kandırıyoruz. Onun için çocuklarımıza büyük gibi muamele etmek, buna karşılık onun yetişkine davranışını ise çocuk olarak değerlendirmek gerekir. Bir başka ifadeyle onlara muamele ederken yüksek muamele yapmak, onlardan alırken küçük bir çocuk olduğunu unutmamak gerekir. Kendimiz örnek olmamız lazım.

Son yapılan araştırmalarda şahsiyetin oluşması dört ila sekiz yaş arasında gerçekleşmektedir. Türkiye’ye çocukların bu yaş döneminde özellikle emanet ettiğimiz annelerin, tespit ettiğim kadarıyla sabah 10 -11 mutfakta olmaları çocuğu televizyon karşısında oturtup meşgul etmeleri son derece yanlıştır. O çizgi filmlerinde sahneler ve görüntüler çocuğun zihnine tek tek kazınıyor. Hâsılı çocuklarımızla daha çok meşgul olmak yani daha çok vakit geçirmek gerekiyor. Eski metotlarla bugünün çocuklarının sorunlarını çözemeyeceğimiz gibi bugünkü eğitim metotları için düzgün ve doğru bir şahsiyet kazandırmamız mümkün değildir. Yeni metot ve yeni yaklaşımlar geliştirmemiz gerekiyor. İşte o metotlardan bazılarını yukarda izah etmeye çalıştım.

Yazar : Yrd. Doç. Dr. Süleyman Doğan
Kariyer Penceresi Dergisi
Sayı: 7

Takip Et