MEB 2023 Eğitim Vizyonu – Temel Politikamız

Milli Eğitim Bakanlığı 2023 Eğitim Vizyonu dosyası, Temel Politikamız Bölümü

Eğitim kurumunun temel çıkış noktası bireyin kendini bilmesini ve tanımasını sağlamaktır. Çocuk, ebeveyn ve öğretmen kendileri ve çevrelerindekileri tanıdığında birlikte gelişme imkânı doğacaktır.

Mizaç ve yetenek temelli bir tanıma yaklaşımı, eğitim sisteminin aktörlerinin gelişimi için kritik bir öneme sahiptir. Bireyin kendini tanıması ve bu tanımanın takibi onun eğitim yolculuğunda kişiselleştirilmiş bir yol haritasına sahip olmak demektir.

Birlikte yapılan bu yolculukta ana aktör öğretmendir. Zira öğretmen aynen anne şefkati gibi hayatlarına dokunduğu bireylerin eğitiminde ustalığını ortaya koyar ve insanlaşmanın vasıtası rolünü üstlenir. Bir öğretmenin bilgiden ve beceriden önce çocuğa şefkatini vermesi öğrenme etkileşiminin en önemli kısmıdır. Böyle olduğunda her çocuğun kendi içinde saklı olan müfredat açığa çıkacaktır. Ancak o zaman merak tetiklenir, cesaret yeşerir ve tutku vücut bulur. Çocuklar arasındaki farklılıkları doğal bir zenginlik olarak gören öğretmen, duygusal güveni, fiziksel hijyeni ve bilişsel merakı birleştirerek, bir fidana su verircesine sözü geçen tutku ve cesareti güçlendirir. Çocuğun varoluşu köklenir. Aksi takdirde, çocuklara bir şey enjekte edilmeye çalışıldığı anda doğal eğilim kaybolur, çocukta saklı olan müfredat değil, yetişkinlerin normatif kalıpları gündeme gelir.  Fidanın  büyümesi ve gelişmesi için lazım gelen doğal habitat bozulur. Öğretmen ve diğer yetişkinler bilgi transferi yerine hissetme, düşünme ve yapmayı tetikleyen yöntemlerle rehberlik ettiği sürece doğal öğrenme ekosistemi korunur. Öğretmen yönetmez, gütmez; rehberlik ve ustalığını konuşturur. Tüm çocukları, öğrenme topluluğunun saygın birer ferdi olarak görür.

Öğretmen, her çocuğun farklı olduğu ve her beynin farklı öğrendiği yaklaşımıyla hareket eder. Çocukların hazırbulunuşluklarını tespit ederek müfredatı, öğrenme ortamını ve materyallerini bu farklılıklara uygun olarak düzenler. İzleme-değerlendirmeyi korku ve baskıya yol açmayacak şekilde öğrenme sürecini iyileştirici bir araç olarak ele alır. Tüm değerlendirme süreçlerinde kendini karşı taraf olarak değil, çocukların yanında konumlar. Kendi öğretmenlik becerilerini de değerlendirmeye tabi tutar; sürekli öğrenmeye açıktır, heveslidir ve bunu etrafındakilere hissettirir.

Öğrenme, öğrenen bireyin öz sorumluluğu ve tatmini ile ilgilidir. Ancak günümüzde zorunlu eğitim daha çok yetişkinlerin istek, plan ve programları çerçevesinde şekillenmektedir. Temel bir hak olarak eğitim, öğrenen bireyin doğal motivasyonuna dayalı olduğunda yarar sağlar. Ne yazık ki dünya genelinde paket müfredatların zorunlu olarak bir kutuya doldurulduğu gibi çocuğa yüklendiği bir çağı yaşıyoruz. Bütün okul kademelerinde öğrenenin bireysel farklılıklarını gözeten bir amaç-yapı-davranış ilişkisi hedeflenmelidir. Bu hedef doğrultusunda insanlığın ürettiği ortak değerler ile yeniçağ becerilerini birlikte içselleştiren bir öğrenen kendisine, ailesine, ülkesine daha yararlı olacaktır. Söz konusu yarar; her türlü öğrenme yaşantısında bilgi ve katma değer üretimi bilinci ve insanın hayrı merkezli bir bakış açısı olduğunda artacaktır. Bu gerçekten yola çıkarak, iradesi gelişmiş, doğal merakını koruyan ve öğrenmenin kendisini bir ödül olarak gören öğrenenler, 2023 Eğitim Vizyonu’nun temel hedefleri arasındadır.

Sınıf,okul, ev, medya, sokak her yer ama her yer çocuğun sağlıklı beslenmesine ya da tam tersine zehirlenmesine sebep olabilecek ortamlardır. 21. yüzyılda eğitimi sadece okulla sınırlı değildir. Sınıf, okul, ev, medya, sokak öğrenmenin çeşitli şekillerde vuku bulduğu ortamlardır. Toplumumuzun tüm fertlerinin öğrenmeyi bir yaşam tarzı hâline getirmesi gerekmektedir. Ezberi aktarma devri sona ermiştir. Bilgi hazır ve ambalajlı bir ürün değildir; “can”lıdır. Tekrar ve hafıza temelli donuk bir eğitim sistemi, paradigma körlüğüne sebep olmaktadır. Bu körlük,okulu ve eğitimi değerden yoksun, kültürü dışlayan bir meta olarak algılamaya yol açmaktadır. Günümüzde yeni bir eğitim ve okul teorisine ihtiyacımız vardır.Öğretmen, sınıf, okul, ilçe, il ve merkez teşkilatı iç içe halkalar şeklinde çocuğu destekleyen yönlendiriciler olmalıdır. Okul birimi şartlar dâhilinde olabildiğince özerkleştirilerek şahsiyet bulmalıdır. Okul, çağın ihtiyaçlarına uygun gerçek kimliğini bulduğunda o kurumda ekip olma, üretme ve insanlık bilinci artmaktadır. Bu süreçte en kritik aktör okul yöneticisidir. Yönetici hem okulun mevcut kapasitesini yok edebilecek hemde çok sınırlı imkânlardan hayal ve hayat üretebilecek kişidir. Okulun kimliğini bulma aşamasında her okul, yöneticisi kadar okuldur. Bu nedenle yetkinin ötesinde okul yöneticisinin okuldaki çocuktan veliye kadar güvene ve uzmanlığa dayalı etki gücü belirleyicidir. Bu etki gücünün rolünün yalnızca eğitim planındaki unsurlar için değil, aynı zamanda öngörülemeyenlerin yönetilmesinde de önemli olduğu düşünülmektedir.

Her kültür kendi eğitim sistemini üretir. Her toplumda eğitim, o toplumun kültüründe var olan bilgi, deneyim ve değerlere göre şekillenir. Bu anlamda eğitim anlayış ve uygulamaları, içinde geliştiği kültüre özgüdür. Bir eğitim sisteminin sorunlarına çözüm ararken, o sistemi oluşturan kültürün ve toplumun özelliklerini göz önünde bulundurmak gerekir.Bununla birlikte, insan her yerde insandır, ihtiyaçları evrenseldir ve bunun da dikkate alınması önemlidir. İnsan insanın gölgesinde yetişir. Büyük insanları ortaya çıkaran şey eğitimdir. Bu nedenle medeniyet tarihimizde,Nizamiye’den Sahn-ı Seman’a, Köy Enstitülerinden Öğretmen Okullarına, Parasız Yatılı Okullardan Fen Liselerine kadar birçok eğitim kurumu yer almıştır. Bu kurumların yetiştirdiği büyük insanlar da medeniyetimizin sütunlarını dikmiştir. Bu olgudan hareketle eğitimi;çocuklarımızı her anlamda muvaffak kılmanın yanı sıra, insanlığa hizmet ederek evrensel medeniyete katkı sağlamak olarak görüyoruz. Millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerimizi çocukların yaşantılarında inşa etmelerini sağlamayı bu yaklaşımımızın özü olarak değerlendiriyoruz.

Yukarıda ifade edilen bakış açısının hayata geçmesi öncelikle bütüncül bir sistem tasavvurunu ve tasarımını gerektirmektedir. Parçaların kendi içindeki bütünlüğünü dikkate alırken,eğitim sisteminin kendi doğası içinde taşıdığı bütünlüğe saygı göstermek, alt sistemleri ve parçaları bir etkileşim içinde değerlendirmek önemlidir. İnsanın bütünlüğü, doğanın bütünlüğü, sistemlerin bütünlüğü, gerçeği arayışta son derece kritik dönemeçlerdir. Söz konusu bütünlük tüm metinde dikkate alınmakla beraber gözden kaçan, zamanın veya metnin sınırlılığı nedeniyle yer verilemeyen ayrıntılar olabilir. Zaman içerisinde ihtiyaç duyulan konularda gereken açıklamalar yapılacaktır. Önemli olan 2002’den bu yana gerçekleştirilen özellikle niceliksel başarı hikayesinin üzerine yeni başarılar eklemektir.